İnsan süre gelen vakit boyunca çeşitli isimler aldı. Kimi zaman Darwinizm’in bir parçası kimi zaman en zeki canlı kimi zaman ise dünyanın katili dendi. İnsan, tek bir kelimeyle veyahut tek bir cümleyle açıklanamayacak kadar karmaşık bir varlıktı. Ama insanı tanımlamaya çalışırsam bir yandan İsmet Özel’in Amentü şiirinde dediği gibi “eşrefi mahlukat” bir yandan da Aristo’nun dediği gibi “politik bir hayvan” olarak tanımlarım. İnsan bir yandan yaratılanların en şereflisi iken diğer yandan sadece kendi çıkarını düşünen bir varlık. Aslında insan iyi ile kötünün bir ruhta buluşmasıydı. Bu buluşma da insanın kendisiyle kavgasının sebebidir.
İnsan iyi ile kötünün bir ruhta buluşması diyorum. Peki iyi ve kötü nedir? İyi ve kötü aslında insandan insana fark eder ama toplumsal dayatma ile normlaştırılmıştır. Benim için iyi olan kişiyi mutlu edendir. İşte konu burada çelişkilerle doluyor. Bir kişiyi mutlu eden bir başkasını mutsuz edebilir. İşte toplumsal dayatmayla oluşan normların en temelini de bu durum oluşturuyor. İnsan gerçekleştirdiği her eylemde toplumsal bir varlık olduğunu unutmadan kendisine mutluluk vermesinin yanı sıra bir başkasını mutsuz etmeyecek şekilde davranırsa gerçek iyiyi bulmuş olabilir. Kısacası insan kendisi kadar yaşadığı toplumu, düşündüğünde iyidir. İyi olmanın diğer şartı ise yaşadığı toplumu düşünmenin sebebinin baskılar veyahut kurallar için yapılmamış olmasıdır.
İnsanı anlamak için en başa yaratılışa bakmak lazım. İnsan cüzi irade ile yaratılmıştır. Fakat insan, cüzi iradenin kalıplarına sığmakta zorlanmakta ve yaratıcının külli iradesine öykünmektedir. İnsan hiç sahip olamayacağını bile bile dertsiz, yaratıcı ve mutlak yönetici olmaya çalışmaktadır. Bunlar insanları doğrulara ve hatalara sürükleyen esas sebeplerdir. Kendinizden düşünün hayat gayenizin arkasında esas sebep bu üç sebepten biri değil mi? Neden kariyer sahibi olmak istiyoruz, neden zengin olmak istiyoruz, neden sanata ilgi duyuyoruz? Hepsinin arkasında bu üç sebepten biri veya birileri var.
İnsanların birbiriyle kavgasının sebebi iyi kötüyle alakalı değil. Peki bu kavga ne için? Güç için mi para için mi yoksa bunların ötesi bir şey için mi? İnsanın birbiriyle kavgasının sebebi insanın mutlak yönetici olmaya çalışmasında gizlidir. İnsan ilk olarak kendinden olanı yönetmeye çalışmakla başlar. İnsanların kavgasını fikir, inanç vb. ayrılıklara bağlamak saçma çünkü aynı inançlara ve fikirlere sahip insanlar da birbirleriyle kavga etmektedir. İşte bu noktada kavgaların esas sebebinin mutlak yönetici olmak için olduğu aşikardır. İnsan mutlak yönetici olma konusunda o kadar takıntılıdır ki kendisini var eden doğaya bile bunun için savaş açmıştır.
Dünyaya gözlerimizi açtığımızdan beri sürekli bir derdimiz var. Gelecek hayallerimiz de mevcut problemlerinizin çözüldüğü hayaller kurarız. Her insanın ortak gayesidir dertsizlik fakat cüzi irademizle bu mümkün değil. Dertsizlik uğruna umursamaz oluruz. Umursamaz olunca dertsiz olacağımızı düşünürüz ama unuttuğumuz umursamaz olmanın da bir dert olduğudur. Düşünsenize bir çiftçiden dünyanın en zengin insanına herkesin kendine göre derdi var. İşte bu nokta önemli çünkü nasıl ki mutlak yöneticilik isteği bizim kavga sebebimiz ise dertsizlik de bizim ortak hedefimiz ve insanları bir arada tutan temel sebeplerden.
İnsan sürekli gelişmeye açık ve bunun uğruna bedeller ödeyen bir canlıdır. Sürekli olarak yenilik yapmak isteme ve bunun peşinden gitme sebebimiz yaratıcılık isteğimizdir. Tüm sanatların altında yatan temel his budur. Tıpkı külli irade sahibi yaratıcı gibi bizler de yaratmaya çalışırız. Bu istek, bizleri güzelleştirir ve bir topluluğu medeniyet haline getirir. Sürekli olarak yenilik yapmak isteme ve bunun peşinden gitme sebebimiz yaratıcılık isteğimizdir. Tüm sanatların altında yatan temel his budur. Tıpkı külli irade sahibi yaratıcı gibi bizler de yaratmaya çalışırız. Bu istek, bizleri güzelleştirir ve bir topluluğu medeniyet haline getirir.
Kendi içimizde yaşadığımız iyi ve kötü savaşı bizi bir birey yapar. Yaratıcıya öykünmemiz bizi bir arada tutar, toplumları medeniyet haline getirir ve bizi kavgaya sürükler.
Toplumlar iyi veya kötü olamaz. Barbarlar toplumları dahi kötü olarak nitelendirmek haksızlıktır. Çünkü en başta da dediğimiz gibi iyiyi kötüyü insanın yaşadığı toplum belirler. Bu noktada esas problem insanın toplum algısıdır. İnsan ait hissettiği insanları toplum olarak kabullenir. Bu ait hissetmenin sebebi kimi zaman coğrafi olarak aynı yerde yaşamasıdır kimi zaman aynı dine inanmasıdır kime zamanda aynı fikirlere sahip olmasıdır. İşte insan davranışlarını kendini ait hissettiği topluma göre değerlendirir ve diğer toplumları kendisi için bir öteki olarak belirler. Yarattığı ötekiyle de mutlak yöneticilik için savaşır. İnsanlığın birbiriyle olan savaşının genel manada bitmesi için insanın toplum algısını tüm dünya olarak değiştirmesi gereklidir.
